Son bir Babylon hatırası
24.05.2015 | Umut Eroğlu | Radikal
Gelecek sezona Bomonti'deki yeni mekânında girecek Babylon'un Asmalımescit'teki efsanevi binası yenilenmek üzere tadilata giriyor. Final konseri için Pozitif'in kuruluşunda kilit rolü olan Sun Ra Arkestra sahnedeydi.
İstanbul’un modern müzik kültürünün bugüne ulaşmasında tek bir müzisyen ve grubunun kocaman bir rolü olduğunu bilir miydiniz? Geçen çarşamba akşamı jubile turnesi için Babylon’da sahne alan Sun Ra Arkestra’nın başrolde oynadığı hikâye, organizasyon firması Pozitif’in kuruluş hikâyesi. Blues Festivali’nden Rock’n Coke’a kadar İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük festivallerini ve binlerce insanın hayatına dokunan konserleri gerçekleştiren Pozitif, müzik kültürümüzün şekillenmesine eşsiz katkılarda bulunan bir kuruluş. Ve Pozitif’e bağlı olan Babylon, sahnelediği yerli-yabancı yüzlerce grup ve müzisyenle şehri yepyeni müziklerle tanıştıran, hemen herkesin bildiği benzersiz bir mekân... Gelecek sezona Bomonti’deki yeni adresinde merhaba diyecek olan Babylon’un Asmalımescit’teki efsanevi binası yakında yenilenmek üzere tadilata girecek. Sezonun son konseri, bu bağlamda çok anlamlı bir buluşmayla, jubile turnesinde olan Sun Ra Arkestra’yla gerçekleşti. (Sun Ra, aslında normal programındaki son konserdi ancak Soma felaketi nedeniyle ertelenen Belleruche konseri de perşembe akşamı Babylon’da yapıldı. Ayrıca Bomonti’deki yeni Babylon da Sun Ra ile açılacaktı ama Soma nedeniyle açılış ileri bir tarihe ertelendi.)
13 kişilik Sun Ra Arkestra; 7 üflemeli, 1 davul, 1 perküsyon, 1 kadın vokal, 1’er bas, gitar ve klavye ile sahne alıyor. Alışıldık kaotik girişlerini sergilerken, cihazlardan birinin üzerindeki çıkartmada ‘Space is the place’ (Asıl yer uzaydır) yazısı okunuyor. 90’lık efsane Marshall Allen’ın enerjisi yerinde, orkestra sürekli birbiriyle iletişim halinde. Sun Ra, müziklerinin uzaydan geldiğini söylerdi, bilen bilir aslında bütün müziklerin uzaydan geldiğini. Özellikle klavyenin cümleleri ve ritim yürüyüşlerinde yörünge vuruşları hissediliyor. Sololar ise dünya toprağından tınlıyor. Arkestra, galaksiler arasında seyrederken müzik bazen yeryüzüne de kısa ziyaretlerde bulunuyor. Hemen ardından Afrobeat ile Afrika semalarından tekrar yükseliyorlar. 1,5 saatlik performans, sürtünmesiz ortamda çabucak akıp gidiyor, zaman yok olmuşçasına. Şamanik bir vedayla aramızdan ayrılıyorlar, sonsuzluğa doğru...
Konser çıkışı Pozitif’in kurucularından Ahmet Uluğ’u yakalayıp, Sun Ra Arkestra’nın başrolde olduğu meşhur hikâyeyi ondan dinledik...
Sun Ra’nın ilk İstanbul’a gelişi nasıl olmuştu?
Onların buraya geliş hikâyesi bütün Pozitif’in kuruluş hikâyesine eşittir. Memo (Mehmet Uluğ) ve Cem (Yegül) Sun Ra’yı Washington’da bir kulüpte görüp acayip etkileniyorlar. Müzik bir tutku zaten, Sun Ra da başka bir boyut katıyor, ufukları açıyor. Ondan sonra Memo Türkiye’ye döndü ama öncesinde bana “Git onlarla tanış” dedi. Philadelphia’da bir evde komün gibi yaşıyorlardı ve orada çok konser veriyorlardı. Ben de orada öğrenciydim, devamlı konserlerine gidiyordum. Bir gün konserden sonra gidip menajerleriyle tanıştım, “Biz sizi Türkiye’ye getirmek istiyoruz” dedim ama nasıl olur hiçbir fikrim yok, bundan sonra o işi yapacağımızla ilgili de hiç fikrim yok. Memo söylemiş, ben gitmiş konuşuyorum o kadar. Bizim dönüşümüz sene 88, o zamanlar hiç konser yok İstanbul’da. Yazın bir tek İstanbul Müzik Festivali, her şey var içinde. Canlı müzik çalan hiçbir yer yok. Bilsak Caz Festivali vardı, birkaç sene yaşamıştı o kadar. Baktık ki istanbul’da konserler anlamında bir eksiklik var... Ayrıca biz üçümüz de mühendistik ve o işi de yapmak istemiyorduk... ve Sun Ra’yı getirdik, CRR yeni açılmıştı o sıralarda. Sonra tek tek konserler, ardından festivaller ve 10 sene sonra da Babylon’un açılmasıyla devam ederek bu günlere kadar geldik.
Sun Ra’yı o yıl İstiklal’de sahneye çıkarma fikri nasıl doğdu?
Aynı sırada İstiklal Caddesi de trafiğe kapatılacaktı, Sun Ra’nın da New York’ta kimseye haber vermeden ortaya çıkıp çaldıkları performansları vardı. Biz de böyle bir şey yapalım dedik, belediyeden izin alındı, performans yapıldı, o meşhur fotoğraflar çekildi. Bizim için de çok önemliydi o dönem. Bir sürü insan onu İstanbul’un müzik kültüründe bir milat olarak da görür. İstiklal’in kapanmasıyla denk gelmesi de ilginç, o gün İstiklal’de trafiğin son günüydü, ertesi gün trafik yoktu.
Babylon’daki son konser öncesinde pikapların başına geçtiğinizde nasıl hissettiniz?
Ekip istedi özellikle çalmamı. Benim açımdan bir şey bitmiyor, hiç bitiyor gibi değil. 25 sene olunca hafif hülya gibi bir durum da oluyor. Şu anda benim kafam gelecek sezonun programında, nasıl bir iletişim yapacağız, neleri farklı yapacağız, kafamda bunlar var. Geride bıraktıklarımızı taşıyoruz zaten içimizde, işimizi doğru yapmaya özen gösterdik her zaman, önemli olan sadece bu...