Pozitif'in Hikayesi — Mehmet Uluğ
Memo’nun hikayesi Pozitif’in hikayesi,
Pozitif’in hikayesi Memo’nun hikayesi.
Pozitif’i kurmak, Istanbul’daki müzik organizasyon boşluğuna cevap verecek bir oluşum Memo’nun vizyonuydu. Cem’i de ikna ederek alternatif bir hayat kurma çabasına girmişti. İkili önce turizm konusunda araştırmalar yapmış, sonra İstanbul’un müzik/konser/festival dünyasındaki boşluğu farkedip kardeşi Ahmet’in de katılımıyla kültürel hayatta faliyetler gösterecek Pozitif’i kurmuştu. Bu hikayeyi size 1989’dan 2012’e Pozitif hakkında yazılan haberlerden alıntılar ve çeşitli röportajlarda Memo’nun söylediklerinden alıntılar (italic olanlar) ile anlatalım istedik.
📋”Pozitif: Olumlu bir dünya için olumlu bir bakış açısı” | 1990 | Boğaziçi Dergisi | Ali Sönmez
Bizce müzik, insanlara olumlu enerji ve duygular verebilmek için önemli bir araç. […] Bizler barış ve sevgi dolu, olumlu bir dünyada yaşamak istiyoruz. İnsanların dünyaya bakış açılarını, perspektiflerini değiştirmek; kalıpları kırıp yeni görüşlere açık bir gençlik kitlesi yaratmak amacı güdüyoruz. Yeni ve değişik şeylerden zevk alabilmek biraz emek gerektirir. Edilgen, yalnızca verilenle yetinen bir gençlik yerine, araştıran ve sorgulayan bir kitle arzuluyoruz. Bu nitelikte kişiler, şüphesiz kendilerine empoze edilen ticari müziğin dışındaki örneklere de ilgi duyacaktır. Konser etkinliklerimizin yanısıra medyada da çalışmak arzusundayız. Dergilere, gazetelere yazılar yazmak, özel radyo ve TV istasyonları kurulduğu takdirde buralarda programlar hazırlamak ve belki de kaset veya disk yayınlamak uzun dönemde yapmak istediklerimiz arasında.
📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
Hele o idealler artık varlığınızın hemen tek ortaya konuş şekli olduysa. Önce Amerika’ya gitmeli, orada mühendislik eğitimi görmeli, bu eğitimi alırken boş durmamalı ve üniversite radyosunda ‘siyah müzik’in peşine düşüp programlar yapmalısınız. Yine bunların yapılması, müzikevlerini, barları, sokakları dolaşıp özgün, otantik, kaliteli müzik üretenleri bulup dinlemenizi, onlara hayran olmanızı ve yaptıkları müzikten etkilenip ağlamanızı engellememeli. Tabii ki henüz yeterli ‘idealist’ kimliğinizi bulamadınız çünkü, henüz Sun Ra’nın piyanosunun başında, tuşlara sevgisini, neşesini anlatışını, John Gilmore, Marshall Allen’in saksafonlarındaki yakıcı nefeslerini, June Tyson’un bungunluğa isyan eden dansını, Greenwich Village Lush Life Jazz Club’ündeki mistik atmosferlerin iç titreten etkisini çekmediniz ciğerlerinize ve o günden sonra Sun Ra müziğine aşık olup, bu pek popüler olmayan (müziği ve duyguyu) ülkenizdeki müzikseverlere tanıştırmayıp, aşkınızdan onları da haberdar etmediniz. İstanbul Festivali Düzenleme Komitesi içinde bulunduğunuz halet-i ruhiyeyi anlamamış ve yaptığınız tüm yazışmalar sonuçsuz kalmış olabilir ama, yılmamalı, ‘onlar’ yapamazsa biz yaparız demeli, bu uğurda yurda dönüp bir ajans kurmalı ve organizatörlük yapmaya başlamalısınız. Bunların tümünü içtenlikle O.K.’liyor ve benim idealim senin idealini döver diyorsanız, adınızı Bob Marley’in bir plak çalışmasından alıp, ‘Pozitif ’ dahi koyabilirsiniz.
📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
İnsanlar plak ya da kaset dinlerken yalnızca sesleri duyuyorlar ve duydukları ses kadar heyecanlanabilirler. Konser havasını yaşamalı insanlar, o zaman müziğe daha değişik bir duyarlılıkla bakacaklar. Müzisyenlerin o sesi çıkarırken yüzlerindeki ifade, vücutlarındaki hararet ve hareket, izleyicisinde karşılığını mutlaka buluyor. Çalınan alete yakın olmak onu içinizde hissetmenizi kolaylaştırıyor. Başka bir tür tad alıyor, pozitif titreşimlere daha açık hale geliyorsunuz. Kısaca hersey daha natürel.
📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
Steve Lacy ve Sun Ra konserlerinde dağıtılan kitapçıkların hiç de birer ‘kitapçık’ olmadığını belli bir düzeyde ve arşiv niteliği taşıdığını söyleyip, yayıncılık yönlerini sorduğumuzda, Pozitif’çilerin biraz ‘cin’ fikirli olduğunu görüyoruz. Tabii ki yayıncı değiliz ve çok zor bu yayıncılık işi ama, iki konser için de sponsor aradık, kimse bu parayı ayıramadı, biz de sponsorluğu bu kitapçığa yükledik. Kitapçıkta ülke müzikleri, sanatçılar, şehirler anlatılırken aralarda reklam veren kuruluşlara, yani küçük sponsorlarımıza rastlarsınız.
Yıllardan 1991… Akbank Genel Müdürü Hamit Beliğ Belli, İstanbul Kültür ve Sanat Festivali’nin programına itiraz ediyor: “Klasik cazı, diğer klasik konserlerin içine koyuyorsunuz. Dünyada böyle yapan kalmadı. Ayırmak lazım.” Ancak itirazı kabul görmüyor. İşte tam bu sırada dokuz konser düzenlemiş ve festival hayali kuran üç genç ziyaretine geliyor. Pozitif Belli’nin kapısını sponsorluk umuduyla çalıyor. Ama Belli, “Neden sponsorluk olsun ki, gelin bu işi caz festivaline çevirelim” diyor. Akbank Caz Festivali işte bu öneriyle doğuyor.
📋“Müzik daima pozitif mesaj verir” | 1992 | Arredamento Dekorasyon | Murat Ertel-Ömer Madra (röp.), Cem Akkan (foto.)
Ama caz ortamı olmadığı için Türkiye’de Türk caz müziği yok; çünkü Türkiye’de cazı yapan insanların bunu icra edecekleri medya yok. Ne kaset var, ne televizyon, ne de kaset endüstrisi. Kulüp deseniz hiç yok. Bu insanlar da müziklerini sunabilsinler, bu ortam yok. Can Kozlu’yla biz konuştuk mesela, “ben burada çaldığım zaman” diyor, “kapasitemin sınırlarını dolaşmıyorum” diyor. “Sahneden indiğim zaman bir efor sarfetmiş gibi hissetmiyorum kendimi” diyor. Çünkü sonuç olarak fazla bir rekabet ortamı yok. Kendini aşmak için bir dürtü yok. Bu olmayınca da müzik bir yere gitmiyor tabii. İstanbul’un bir caz ruhu yok. Ruh olmayınca caz da bir yere gitmiyor. Biz gerçi festival yapıyoruz, konser yapıyoruz; ama yani belli bir kitleye ulaşıyoruz ve o kitle yavaş yavaş büyüyor; ama kitle de sanıyorum çoğunlukla izleyici, müzisyen değil. Bir de müzisyenler arasında hareket olması lazım. Bu hareketin olması için kulüpler olması lazım, kulüpler olması için izleyicinin kulüplere gitmesi lazım. Hepsi birbirine bağlı. Şu anda bu yok. Belki gelişebilir. İnşallah.
📋”Cazı sevdiren üçlü” | 27 Ağustos 1995 | Cumhuriyet Kültür | Mefaret Aktaş
Pozitif’in genelde avant-garde bir çizgisi var. Kendi deyimleriyle “cazın köklerini alıp bir adım ileriye götüren, deneysel birtakım arayışlara giren” insanların müzikleriyle ilgileniyorlar. Sevdikleri müzisyenler arasından, planladıkları dönemde kimin turnesi varsa onu seçiyorlar.
📋”5 Pozitif Yıl” | 6 Ocak 1996 | Yeni Yüzyıl | Özlem Köseoğlu
Geçirdikleri yoğun 95’in ardından Pozitif’çilerde gururlu bir yorgunluk var. Yapmak istedikleri şeylere vakit bulamamaktan yakınıyorlar. Bu aralar en büyük enerjilerini ‘Açık Radyo’ alıyor. Radyoyu kuran yetmişbeş deliden üçü Ahmet, Mehmet ve Cem müzik direktörlüğünü de üstlenmiş durumda. Maddi hiçbir getirisi olmayan radyonun verdiği keyif onlara yetiyor gibi görünüyor. Yorgunlar ama kesinlikle bıkkın değiller.
📋”5 Pozitif Yıl” | 6 Ocak 1996 | Yeni Yüzyıl | Özlem Köseoğlu
Devletin desteğini istedikleri bir başka proje ise cazcılarla, Türk müzisyenlerini bir araya getirip New York’ta düzenlemeyi düşündükleri “Turkish Music Meets Jazz” festivali. Şimdiye kadar her fırsatta bu kombinasyonları gerçekleştiren Pozitif, (Okay Temiz-David Murray, Kahil El Zabar; Süleyman Ergüner-Butch Morris; Barbaros Erköse-Craig Harris; Burhan Öçal-Jamaaladeen Tacuma) artık bunun bir festivale dönüşmesinin zamanının geldiğini düşünüyor.
📋”Pozitif adamlar” | 1996 | Tempo | Esra Tüzün
İşlerinde sağladıkları başarıda en büyük avantajları birbirleri… Birbirlerini tamamlıyorlar. Konserde ikisi dans ediyorsa biri tüm organizasyonu yapıyor, ikisi sakinse biri sinirli oluyor. İkisi çok çalışıyorsa biri tatil yapıyor.
Altı yıl içinde 16 festival düzenleyip onlarca grup getirmişler Türkiye’ye. İşleriyle birlikte mekanları da değilmiş. Baro Han’daki ufak odanın yerini, Cihangir’de üç katlı bir ev almış. Pozitif adını verdikleri büronun üst katı Bob Marley’in mabedine benziyor. Köpekleri ve kedileri ile birlikte çalışıyorlar. Yapabilecekleri bir dolu proje var. Bir kısmı sadece hayallerinde, bir kısmı organizasyon aşamasında. Neler yapmayacaklarını da biliyorlar baştan beri. Pop starlarını Türkiye’ye getirmek için asla ve asla uğraşmayacaklar “çünkü her şeyden önce bize hitap etmiyor“ diyorlar.
📋”Dünya müziğinde Pozitif titreşimler“ | 1998 | artıHaber | Suzan Somalı Sönmez
İyi müzik eşliğinde eğlenmek istedikleri için kulüp açan bir üçlü. Arnavutköy’de “Pupa” adını verdikleri kulüpte, cazdan sıkıldıkları zaman reggae müziği dinleyerek hem kendileri eğleniyor, hem de değişik atmosferde eğlenmeyi seven müşterileri. Zaten gelenlerin çoğu eş, dost.
📋”Dünya müziğinde Pozitif titreşimler” 1998 | artıHaber | Suzan Somalı Sönmez
“Caz… Gezegenimizin etnik müziği” görüşünü benimseyen, farklı geleneklerden gelen müzisyenleri aynı çatı altında buluşturarak üretim yapmayı hedefleyen bir kuruluş Doublemoon. Müzik, insanlar arasındaki din, dil, ırk ayrımından bağımsız bir iletişim gücü olmalı onlara göre. Bu nedenle hedefleri Türkiye’de basacakları albümleri dünya piyasasına sunmak. Ayrıca Türk Müziği’nde dünyada söz sahibi yapacak çağdaş ürünler ortaya koymak. Yurtiçinde yapılmış ve yapılacak özel konserlerin kayıtlarını albüme dönüştürüp, uluslararası müzik merkezlerine dağıtmak.
📋”Geceler renkleniyor” | 1996 | Aktüel Özel Dizi: Cumhuriyet Dönemi İçin Özel Tarih, Sayı 7 (1983-1996) | Gökhan Akçura
Ama bu alanda son yıllarda sıradışı bir gelişimi sağlayan “Pozitif”in tarihçemizde ayrı bir yeri var. Türkiye’de kimsenin tanımadığı, dünya cazının en marjinal isimlerini getiren, getirmekten öte bizlere sevdiren “Pozitif”, üç delifişek genç adamın girişimi. Ya da başka bir deyişle hayata geçen düşleri… Pozitif kısa sürede benzeri olmayan bir gelenek haline geliyor böylece. […] Ama olsun, bir kuşağın hocası oldular yetmez mi? Düşlerine bizleri de ortak ettiler.
📋”Pozitif ile müzik üzerine bir doğaçlama…” | 1998 | Marie Claire | Melek Aksoy
Amatör ruh ne demek? İnsanın bir işi severek, para karşılığı beklemeden, coşkuyla yapması demek. Biz, sevdiğimiz işi yapma gibi bir felsefeyle bu işi kurduk. Hem çalışalım, hem de sevdiğimiz işi yapalım istedik. Bu da biraz amatör ruha giriyor. Bunun ötesinde tüm etkinliklerde yine sevdiğimiz projelere imza atmayı yeğliyoruz.
📋”Pozitif ile müzik üzerine bir doğaçlama…” | 1998 | Marie Claire | Melek Aksoy
Oluyor. Ben de bunu son zamanlarda düşündüm. Bunun üç şıkkı var, bazen bir etkinlik yapıyorsunuz bütün salon beğeniyor, siz beğenmiyorsunuz; ikincisi herkes beğeniyor siz de beğeniyorsunuz; diğeri ise az bir kitle beğeniyor ve siz de beğeniyorsunuz. Bu noktada belli bir tedirginlik duyuyor insan; “salonu şimdi terk edecekler, salonun ambiyansı bozulacak” diye… Sonra müzik o kadar kuvvetli oluyor ki, terk eden ediyor, ortalık sakinleşiyor, ben de rahatlıyorum.
📋”Türkiye’den dünyaya“ | 9 Nisan 1998 | Bahar | Suzan S. Sönmez
Biz, Pozitif’i ihtiyaçlardan yola çıkarak kurmuştuk. Doublemoon için de aynı şey geçerli oldu. Yıllarca Amerika’da müzikle iç içe yaşayıp, Türkiye’ye döndüğümde gençliğin beslenemediğini gördüm. Ve yurtdışından Türkiye’ye müzisyenler getirip festivaller düzenlemek amacıyla Pozitif’i kurduk. Şimdilerde ise bir plak şirketi kurmak elzem oldu. Çünkü, Pozitif çok başarılı oldu ve yıllarca Türkiye’ye dünyanın en ünlü caz müzisyenlerini getirdik. Elimizde bunların sadece bizde bulunan orijinal konser kayıtları var ve bunları değerlendiremiyoruz. Elimizde böyle bir imkan varken neden kullanmayalım diye düşündük.
📋“Önemli olan cazın ruhunu yakalamak” | 1 Ağustos 1998 | Yeni Yüzyıl | Pınar Çelikel
1989’dan beri konser organizasyonları yapan Pozitif, bunca yılda İstanbul’a bir çok müzisyen getirmişti. Bu grupların konserleri her seferinde kayıt edilmekteydi. Gerçi plak yapmak için değil, en azından dinlemek için yapılan amatör kayıtlardı ama herkesin aklında bir gün “plak yapma” fikri vardı. “Yapılan kayıtlar aslında çok değerliydi. Canlı ve bir daha yapılması imkansız. Biz bunları bu kadar amatör yapmak yerine, ‘Daha profesyonel yapalım daha sonra belki plak olarak piyasaya çıkarırız’ diye hayaller kurarken baktık ki Amerikalı cazcılar Türk müzisyenlerle çalışmaya çok meraklılar. İşte o zaman bu çalışmaların plak olması gerektiğini daha ciddi düşünmeye başladık.”
📋”Cepte 10 kuruşla devleri getirdiler“ | 16 Eylül 2000 | Hürriyet | Yeşim Çobankent
Dünya müziğiyle cazı birleştirememiş insanların yorumu bu. Caz bizim için her şeyin temelinde yatan müzik. Bizim plak şirketimizin mottosu bile bu sorunun cevabını veriyor, “Jazz is the ethnic music of this planet” yani caz bu gezegenin etnik müziğidir.
📋”Pozitif; müzik bir misyon işi” | Aralık 2000 | İstanbul Life | Nuh Köklü (röportaj), Ü. Olcay Sert (fotoğraf)
Aslında yapmak istediğimiz şeyleri yaptık, şu andaki önceliğimiz yüklerimizi hafifletmek. Belki bir ya da iki proje yapabiliriz ama yeni atılımlar, yeni projeler yerine hali hazırda yaptığımız işlerin kalitesini daha da yukarı çekmek şimdiki hedefimiz. Şu anda varolan üçlü sistem yani Babylon, Pozitif ve Doublemoon yeterli gibi geliyor bana ve plak şirketi için daha iyi prodüksiyonlar yapmayı düşünüyoruz. Aslında sorunun cevabı plak şirketindeki prodüksiyonları arttırmak. Ve bu arada yurtdışı seyahatlerini geliştirmek, oradaki ilişkilerimizi daha da kuvvetlendirmek istiyoruz.
📋”Üçümüz bir adam ederiz!” | 2002 | Aktüel | Melda Davran
Ahmet’in ayakları yere basmaz, Cem uçar, Mehmet dengeler. Başarımızın sırrı iyi bir dengeyi tutturmakta. Üçümüz tam bir adam ederiz.
📋”Gerçek bir başarı hikayesi” | Eylül 2005 | Milliyet | Murat Beşer
Ahmet ve Mehmet Uluğ kardeşlerin, yanlarına can yoldaşları Cem Yegül’ü alarak temellerini attıkları, sonraki katları elbirliğiyle tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettikleri Pozitif’in en üretken oğlu Babylon. Başından beri de müzikle mütecessis bir hüviyeti kovalayanların, her fırsatta kendini attığı yer burası. Müzik zevkleri geliştikçe daha bir öne çıkan, varlığı ile müzikal tercihlerimizin pozitif yönde gelişmesine inkar edilemez katkılarda bulunan Babylon’un sonsuza değin böyle kalması dileğiyle; iyi sezonlar…
📋”Üst üste iki tuğla ve kapıya havalı bir ad koymakla para kazanılmaz” | 2005 | Referans Gazetesi | Müge Akgün
Birkaç sırrı var. İlki, üç ortağız ama üçümüz tek doğru adam ederiz. Hepimizin farklı bir kişiliği ve görüşü var. O üçü bir araya geldiğinde çok doğru kararlar verebilen, tek bir insan oluyor. İkincisi yaptığımız işi a) Severek yapıyoruz, b) Üçümüz de mühendis ya da bilgisayarcıyız, olaylara bilimsel yaklaşıyoruz. Hata yapmayı sevmiyoruz, sağlamcıyız. Risk almıyoruz. c) Allah’a şükür üçümüzün de yurtdışında okuma gezme gibi bir ayrıcalığı oldu, o anlamda vizyonumuzun açık olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de çok insan kısıtlı düşünüyor. İşleri yarım yapmayı yeğliyor. Türkiye’de bir işi doğru yapan her insanın başarılı olacağını düşünüyorum. Buradaki rekabet o kadar az ki. New York’ta sağlam bir yere gelmek için gerçekten yüzlerce insanla rekabet etmeniz ve onları aşmanız gerekir. Ama burada düzgün yapın yeter. d) “Tanrı her zaman arkamızda” diye düşünüyorum. Belki şirketin adı Pozitif, bu yüzden de pozitif düşüncenin yararına gerçekten inanıyoruz. İnandığımız için de oluyor.
📋”Yeniden Asmalımescit; girişimciler ve evrimleri” | Ocak 2008 | İstanbul Dergisi | Ayça İnce
1999 yılında Asmalımescit mahallesine yeni açtıkları ‘performans merkezi’ Babylon ise İstanbul’un ilgi odağı haline gelmiş, o güne kadar mahallenin adını dahi duymamış bir kesimin mahalleyi ziyaret etmesine ön ayak olmuştu. O yazının üzerinden beş yıl geçti. Ancak Asmalımescit halen yakaladığı popülerliği, yarattığı yeni trendler, yaşattığı hayat tarzları ile sürdürüyor. Birçok gazete yazarı tarafından kendisine yakıştırılan, “İstanbul’un Bohem Cumhuriyeti” unvanını taşımaya da devam ediyor.
📋 “20. Yılda bir dünya projesi“ | 19 Nisan 2009 | Sabah | Mehmet Tez
Eskiden kendimize karşı sorumluyduk. İlk 10 yıl. Şimdi sorumluluk hissi çalışanlara ve seyirciye. Pek çok etkinliği bir arada yürütmeye çalışmak, bu boyutta bir şirketi yönetmek ve tüm bunları yaparken Pozitif ruhuna sadık kalmak zorundayız. Bir de tabii belli müzisyenlerin bize yüklediği bir sorumluluk var galiba… Sanki vakıfmışız gibi bir beklenti oluştu. Özellikle cazcılar arasında. Yurtdışında bu tip işleri devlet çok destekliyor.
📋“20. Yılda bir dünya projesi“ | 19 Nisan 2009 | Sabah | Mehmet Tez
20 yıl önce Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir kulüp açmak alternatif bir girişimse, bugünkü yapıda bir şirketin olanaklarıyla onun muadili şudur: Türkiye’nin güçlü doğasıyla müziği buluşturmak. Kapadokya olabilir, antik tiyatrolar olabilir. Doğanın gücüyle müziği birleştirmek. O kadar fazla insan gelir ki yurtdışından, bu uluslararası boyutta da ses getirir. ilk hedefimiz hakikaten uluslararası bir şirket olmak. Yani Türkiye’de yerleşmiş ama tüm dünyada çalışan bir şirket olmak. İşte eventleri Times’da, Newsweek’te, CNN’de çıkan bir şirket olmak. Veya Azerbaycan’da, Romanya’da ve hatta Paris’te event yapabilen bir şirket olmak.
📋”İstanbul’un sesini açanlar” | 17 Mayıs 2009 | Hürriyet Pazar
Yirmi yıl önce ABD’den İstanbul’a döndüklerinde en büyük hayalleri dönemin ünlü grubu Sun Ra’yı Türkiye’ye getirmekti. Başardılar ve sonra Pozitif adlı organizasyon şirketini kurdular. Bugün Pozitif’in yaptığı Efes Pilsen One Love, Rock n’ Coke, Akbank Caz Festivali, Blues Festivali, SOS İstanbul gibi festivallere baktığımızda Türkiye’deki müzik piyasasını değiştirip çıtayı yükselttiklerini söyleyebiliriz. Toplamda bir buçuk milyon kişinin gittiği o konserlerde James Brown’ı, The Cure’u, Manu Chao’yu, Jane Birkin’i, Patti Smith’i, Marianne Faithful’u ve REM’i dinledik. Ayrıca 10 yıl önce açtıkları Babylon müzik kulübü, İstanbul’un sesini ve hacmini değiştirdi. Sonra plak şirketi Doublemoon geldi. Bugün Pozitif sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da iyi müziğin markasıdır.
📋”Asmalımescit’i kim değiştirdi?” | 2009 | Hürriyet | Tolga Akyıldız
Şimdi kalabalıkları yararak bir konser izlemek üzere yolunu tuttuğum Babylon’un, bu semtin çehresini değiştirdiğini, “Burada konser mekanı mı olur” diyenleri mahcup eden Şehbender Sokak’tan dalga dalga çevreye yayılan bir Laura’sı olduğunu inkâr etmek mümkün değil. Geçen on yıl içinde kalitesinden hiç ödün vermeden İstanbul’un en özel performans mekânı olarak kalmış olması bile bu özelliğinin yanında hiç kalıyor. Babylon’cuların onuncu yıl şerefine çıkarttıkları ‘On’ adlı kitabı okurken kendi hayatımın son on yılı da gözlerimin önünden geçti. Orada izlediğim konserlerle iliklenmiş bir sürü müzik dolu anı… Şimdi “Üşenmeyip Babylon sahnesinden geçmiş müzisyenleri saymaya kalksam” diyemiyorum çünkü kitapta bu liste büyüteçle okunacak kadar küçük puntolarla bile yazıldığında yedi sayfa işgal etmiş. “On”, Babylon’un kapısından geçmemiş müzikseverleri dahi etkileyecek kadar özenli, çarpıcı ve şık bir yapıt. Performans mekanı olarak dünya çapında bir marka olduğuna inandığım Babylon için büyük bir gurur meselesi.
📋”Şemsi Amcanın Dansı” | Haziran 2009 | Roll
Yirmi sene su gibi akıp geçmiş… Hep adları kadar iyimser kaldılar, pozitif titreşimler yaydılar. Sadece müzik düşünerek, müzik yiyip müzik gerek yaşadılar. Piyasaya teslim olmadan kendi kurallarını koydular. Profesyonellik girdabında boğulmadan saat gibi çalışan bir düzen kurdular. Business çarkının dişlilerine paçayı kaptırmadan işbilir oldular. Onu bilir, onu söyleriz: Pozitif olmasa R.E.M.’miş, Noir Desir’miş, Manu Chao’ymuş, Iggy Pop’muş, hepsi haramdı bize…
📋 Mart 2009 | Mert Emcan | Radikal
Pozitif’in ilk hedeflerinden biri buydu aslında, Türkiye’nin antik kentlerinde caz festivalleri yapmak, doğal güzelliklerini müzikle buluşturmak, turizmle eğlenceyi birleştirmek. İşimiz doğru enerjiyi yaratmak. Doğru enerjiyi sağlamak neye bağlı? Bir, müzik çok iyi bir enerji kaynağı ki bizim işimiz. İki ortam; nasıl bir yerde yaptığımız çok önemli. Üç, oraya katılan insan önemli bir enerji kaynağı. Bu üçü doğru bir şekilde dengelendiği zaman ortaya harika şeyler çıkıyor. Çok basit bir örnek vereyim, Kapadokya’da yapılacak bir festival mükemmel bir olay olur. Böyle bir proje başlamadı, şu anda sadece fantezi.
📋Babylon Kitap | 2009 | Mehmet Uluğ
1990 ve 98 yılları arasını şehirdeki pek çok yapıya hayranlıkla bakıp, “buradan ne güzel kulüp olur,“ diyerek geçirdik. Geçen süre içinde sayısız yer gezdik ve her gördüğümüz yüksek tavanlı, geniş mekan bizim kulübümüz oldu. Eski İstanbul’un tarihi, metruk yapılarından, Boğaz kenarındaki terk edilmiş fabrikalara, Beyoğlu’nun arka sokaklarından, Bomonti’deki stüdyolara…