1989’da gerçekleşen ilk reggae konserininin ardından, 1990-1992 yılları arasında düzenlenen“Pozitif Vibrations Çağdaş Müzik Etkinlikleri” başlıklı caz konserleri serisi ile Pozitif, İstanbul’un kültür yaşamında merkeze oturdu. Zaman içinde konserler festivallere dönüştü. Efes Pilsen Blues Festival (1990-2013), Akbank Caz Festivali (1991-), Parliament Jazz Festival (1994-1998) ve Fujifilm World Music Days (1997-1999) organizasyonları Pozitif’in ilk 10 yılının öne çıkan başarıları oldu.
Read Moreİstanbul, Pozitif’in söyleminde önemli bir yer tutar. İstanbul’un tılsımına ve potansiyeline inaçla çıkılan yolda, ilk zamanlar yurtdışındaki sanatçılar ve ajanslarına İstanbul anlatıldı, güven sağlandı. Gelen sanatçılar çok iyi ağırlandı, dostluklar kuruldu ve onların referanslarıyla yeni ilişkiler hayata geçti. İlk 5 senenin sonunda kurulan ilişkiler özel projelere, özel projeler kayıtlara dönüştü. Yapılan kayıtları değerlendirmek için Doublemoon plak şirketi kurulduğunda amaç Doğu-Batı, geleneksel-yenilikci, akustik-elektronik akımları bir araya getirmek, bunu dünyaya İstanbul’un sesi olarak sunmaktı. Bu amaçla Doublemoon çeşitli ülkede kendine iş-ortakları buldu, bu kanallar üzerinden İstanbul’u anlatmaya devam etti.
Babylon’un açılmasıyla Asmalımescit dönemi başladı. Bu sırada İstanbul zaten tüm dünyada yeni ve cazip destinasyonlardan biri olarak öne çıkmaya başlamıştı, Babylon bu dönemin lokomotiflerinden oldu. İstanbul’a gelen çoğu yabancı gazeteci Babylon’a uğradı, Doublemoon ve Pozitif ile söyleşi yaptı. Istanbul, Newsweek, L’Express ve bir sürü seyahat dergisine kapak oldu, New York Times Babylon’dan bir fotoğraf kullanarak “Istanbul’s Sound is International” (İstanbul’un sesi uluslarası) diye haber yaptı.
Read More📋”Pozitif: Olumlu bir dünya için olumlu bir bakış açısı” | 1990 | Boğaziçi Dergisi | Ali Sönmez
Bizce müzik, insanlara olumlu enerji ve duygular verebilmek için önemli bir araç. […] Bizler barış ve sevgi dolu, olumlu bir dünyada yaşamak istiyoruz. İnsanların dünyaya bakış açılarını, perspektiflerini değiştirmek; kalıpları kırıp yeni görüşlere açık bir gençlik kitlesi yaratmak amacı güdüyoruz. Yeni ve değişik şeylerden zevk alabilmek biraz emek gerektirir. Edilgen, yalnızca verilenle yetinen bir gençlik yerine, araştıran ve sorgulayan bir kitle arzuluyoruz. Bu nitelikte kişiler, şüphesiz kendilerine empoze edilen ticari müziğin dışındaki örneklere de ilgi duyacaktır. Konser etkinliklerimizin yanısıra medyada da çalışmak arzusundayız. Dergilere, gazetelere yazılar yazmak, özel radyo ve TV istasyonları kurulduğu takdirde buralarda programlar hazırlamak ve belki de kaset veya disk yayınlamak uzun dönemde yapmak istediklerimiz arasında.
📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
Hele o idealler artık varlığınızın hemen tek ortaya konuş şekli olduysa. Önce Amerika’ya gitmeli, orada mühendislik eğitimi görmeli, bu eğitimi alırken boş durmamalı ve üniversite radyosunda ‘siyah müzik’in peşine düşüp programlar yapmalısınız. Yine bunların yapılması, müzikevlerini, barları, sokakları dolaşıp özgün, otantik, kaliteli müzik üretenleri bulup dinlemenizi, onlara hayran olmanızı ve yaptıkları müzikten etkilenip ağlamanızı engellememeli. Tabii ki henüz yeterli ‘idealist’ kimliğinizi bulamadınız çünkü, henüz Sun Ra’nın piyanosunun başında, tuşlara sevgisini, neşesini anlatışını, John Gilmore, Marshall Allen’in saksafonlarındaki yakıcı nefeslerini, June Tyson’un bungunluğa isyan eden dansını, Greenwich Village Lush Life Jazz Club’ündeki mistik atmosferlerin iç titreten etkisini çekmediniz ciğerlerinize ve o günden sonra Sun Ra müziğine aşık olup, bu pek popüler olmayan (müziği ve duyguyu) ülkenizdeki müzikseverlere tanıştırmayıp, aşkınızdan onları da haberdar etmediniz. İstanbul Festivali Düzenleme Komitesi içinde bulunduğunuz halet-i ruhiyeyi anlamamış ve yaptığınız tüm yazışmalar sonuçsuz kalmış olabilir ama, yılmamalı, ‘onlar’ yapamazsa biz yaparız demeli, bu uğurda yurda dönüp bir ajans kurmalı ve organizatörlük yapmaya başlamalısınız. Bunların tümünü içtenlikle O.K.’liyor ve benim idealim senin idealini döver diyorsanız, adınızı Bob Marley’in bir plak çalışmasından alıp, ‘Pozitif ’ dahi koyabilirsiniz.
Read More📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
İnsanlar plak ya da kaset dinlerken yalnızca sesleri duyuyorlar ve duydukları ses kadar heyecanlanabilirler. Konser havasını yaşamalı insanlar, o zaman müziğe daha değişik bir duyarlılıkla bakacaklar. Müzisyenlerin o sesi çıkarırken yüzlerindeki ifade, vücutlarındaki hararet ve hareket, izleyicisinde karşılığını mutlaka buluyor. Çalınan alete yakın olmak onu içinizde hissetmenizi kolaylaştırıyor. Başka bir tür tad alıyor, pozitif titreşimlere daha açık hale geliyorsunuz. Kısaca hersey daha natürel.
Read More📋“Müzik daima pozitif mesaj verir” 1992 | Arredamento Dekorasyon | Murat Ertel-Ömer Madra (röp.), Cem Akkan (foto.)
Ama caz ortamı olmadığı için Türkiye’de Türk caz müziği yok; çünkü Türkiye’de cazı yapan insanların bunu icra edecekleri medya yok. Ne kaset var, ne televizyon, ne de kaset endüstrisi. Kulüp deseniz hiç yok. Bu insanlar da müziklerini sunabilsinler, bu ortam yok. Can Kozlu’yla biz konuştuk mesela, “ben burada çaldığım zaman” diyor, “kapasitemin sınırlarını dolaşmıyorum” diyor. “Sahneden indiğim zaman bir efor sarfetmiş gibi hissetmiyorum kendimi” diyor. Çünkü sonuç olarak fazla bir rekabet ortamı yok. Kendini aşmak için bir dürtü yok. Bu olmayınca da müzik bir yere gitmiyor tabii. İstanbul’un bir caz ruhu yok. Ruh olmayınca caz da bir yere gitmiyor. Biz gerçi festival yapıyoruz, konser yapıyoruz; ama yani belli bir kitleye ulaşıyoruz ve o kitle yavaş yavaş büyüyor; ama kitle de sanıyorum çoğunlukla izleyici, müzisyen değil. Bir de müzisyenler arasında hareket olması lazım. Bu hareketin olması için kulüpler olması lazım, kulüpler olması için izleyicinin kulüplere gitmesi lazım. Hepsi birbirine bağlı. Şu anda bu yok. Belki gelişebilir. İnşallah.
Read More📋”Pozitif Titreşimler” | 1990 | Boom Müzik Dergisi | Nevzat Çalışkan
Steve Lacy ve Sun Ra konserlerinde dağıtılan kitapçıkların hiç de birer ‘kitapçık’ olmadığını belli bir düzeyde ve arşiv niteliği taşıdığını söyleyip, yayıncılık yönlerini sorduğumuzda, Pozitif’çilerin biraz ‘cin’ fikirli olduğunu görüyoruz. Tabii ki yayıncı değiliz ve çok zor bu yayıncılık işi ama, iki konser için de sponsor aradık, kimse bu parayı ayıramadı, biz de sponsorluğu bu kitapçığa yükledik. Kitapçıkta ülke müzikleri, sanatçılar, şehirler anlatılırken aralarda reklam veren kuruluşlara, yani küçük sponsorlarımıza rastlarsınız.
Read MoreYıllardan 1991… Akbank Genel Müdürü Hamit Beliğ Belli, İstanbul Kültür ve Sanat Festivali’nin programına itiraz ediyor: “Klasik cazı, diğer klasik konserlerin içine koyuyorsunuz. Dünyada böyle yapan kalmadı. Ayırmak lazım.” Ancak itirazı kabul görmüyor. İşte tam bu sırada dokuz konser düzenlemiş ve festival hayali kuran üç genç ziyaretine geliyor. Pozitif Belli’nin kapısını sponsorluk umuduyla çalıyor. Ama Belli, “Neden sponsorluk olsun ki, gelin bu işi caz festivaline çevirelim” diyor. Akbank Caz Festivali işte bu öneriyle doğuyor.
Read More📋“Müzik daima pozitif mesaj verir” | 1992 | Arredamento Dekorasyon | Murat Ertel-Ömer Madra (röp.), Cem Akkan (foto.)
Ama caz ortamı olmadığı için Türkiye’de Türk caz müziği yok; çünkü Türkiye’de cazı yapan insanların bunu icra edecekleri medya yok. Ne kaset var, ne televizyon, ne de kaset endüstrisi. Kulüp deseniz hiç yok. Bu insanlar da müziklerini sunabilsinler, bu ortam yok. Can Kozlu’yla biz konuştuk mesela, “ben burada çaldığım zaman” diyor, “kapasitemin sınırlarını dolaşmıyorum” diyor. “Sahneden indiğim zaman bir efor sarfetmiş gibi hissetmiyorum kendimi” diyor. Çünkü sonuç olarak fazla bir rekabet ortamı yok. Kendini aşmak için bir dürtü yok. Bu olmayınca da müzik bir yere gitmiyor tabii. İstanbul’un bir caz ruhu yok. Ruh olmayınca caz da bir yere gitmiyor. Biz gerçi festival yapıyoruz, konser yapıyoruz; ama yani belli bir kitleye ulaşıyoruz ve o kitle yavaş yavaş büyüyor; ama kitle de sanıyorum çoğunlukla izleyici, müzisyen değil. Bir de müzisyenler arasında hareket olması lazım. Bu hareketin olması için kulüpler olması lazım, kulüpler olması için izleyicinin kulüplere gitmesi lazım. Hepsi birbirine bağlı. Şu anda bu yok. Belki gelişebilir. İnşallah.
Read More📋”Cazı sevdiren üçlü” | 27 Ağustos 1995 | Cumhuriyet Kültür | Mefaret Aktaş
Pozitif’in genelde avant-garde bir çizgisi var. Kendi deyimleriyle “cazın köklerini alıp bir adım ileriye götüren, deneysel birtakım arayışlara giren” insanların müzikleriyle ilgileniyorlar. Sevdikleri müzisyenler arasından, planladıkları dönemde kimin turnesi varsa onu seçiyorlar.
Read More📋”5 Pozitif Yıl” | 6 Ocak 1996 | Yeni Yüzyıl | Özlem Köseoğlu
Geçirdikleri yoğun 95’in ardından Pozitif’çilerde gururlu bir yorgunluk var. Yapmak istedikleri şeylere vakit bulamamaktan yakınıyorlar. Bu aralar en büyük enerjilerini ‘Açık Radyo’ alıyor. Radyoyu kuran yetmişbeş deliden üçü Ahmet, Mehmet ve Cem müzik direktörlüğünü de üstlenmiş durumda. Maddi hiçbir getirisi olmayan radyonun verdiği keyif onlara yetiyor gibi görünüyor. Yorgunlar ama kesinlikle bıkkın değiller.
Read More📋”5 Pozitif Yıl” | 6 Ocak 1996 | Yeni Yüzyıl | Özlem Köseoğlu
Devletin desteğini istedikleri bir başka proje ise cazcılarla, Türk müzisyenlerini bir araya getirip New York’ta düzenlemeyi düşündükleri “Turkish Music Meets Jazz” festivali. Şimdiye kadar her fırsatta bu kombinasyonları gerçekleştiren Pozitif, (Okay Temiz-David Murray, Kahil El Zabar; Süleyman Ergüner-Butch Morris; Barbaros Erköse-Craig Harris; Burhan Öçal-Jamaaladeen Tacuma) artık bunun bir festivale dönüşmesinin zamanının geldiğini düşünüyor.
Read More📋”Pozitif adamlar” | 1996 | Tempo | Esra Tüzün
İşlerinde sağladıkları başarıda en büyük avantajları birbirleri… Birbirlerini tamamlıyorlar. Konserde ikisi dans ediyorsa biri tüm organizasyonu yapıyor, ikisi sakinse biri sinirli oluyor. İkisi çok çalışıyorsa biri tatil yapıyor.
Altı yıl içinde 16 festival düzenleyip onlarca grup getirmişler Türkiye’ye. İşleriyle birlikte mekanları da değilmiş. Baro Han’daki ufak odanın yerini, Cihangir’de üç katlı bir ev almış. Pozitif adını verdikleri büronun üst katı Bob Marley’in mabedine benziyor. Köpekleri ve kedileri ile birlikte çalışıyorlar. Yapabilecekleri bir dolu proje var. Bir kısmı sadece hayallerinde, bir kısmı organizasyon aşamasında. Neler yapmayacaklarını da biliyorlar baştan beri. Pop starlarını Türkiye’ye getirmek için asla ve asla uğraşmayacaklar “çünkü her şeyden önce bize hitap etmiyor“ diyorlar.
Read More📋”Dünya müziğinde Pozitif titreşimler“ | 1998 | artıHaber | Suzan Somalı Sönmez
İyi müzik eşliğinde eğlenmek istedikleri için kulüp açan bir üçlü. Arnavutköy’de “Pupa” adını verdikleri kulüpte, cazdan sıkıldıkları zaman reggae müziği dinleyerek hem kendileri eğleniyor, hem de değişik atmosferde eğlenmeyi seven müşterileri. Zaten gelenlerin çoğu eş, dost.
Read More📋”Dünya müziğinde Pozitif titreşimler” 1998 | artıHaber | Suzan Somalı Sönmez
“Caz… Gezegenimizin etnik müziği” görüşünü benimseyen, farklı geleneklerden gelen müzisyenleri aynı çatı altında buluşturarak üretim yapmayı hedefleyen bir kuruluş Doublemoon. Müzik, insanlar arasındaki din, dil, ırk ayrımından bağımsız bir iletişim gücü olmalı onlara göre. Bu nedenle hedefleri Türkiye’de basacakları albümleri dünya piyasasına sunmak. Ayrıca Türk Müziği’nde dünyada söz sahibi yapacak çağdaş ürünler ortaya koymak. Yurtiçinde yapılmış ve yapılacak özel konserlerin kayıtlarını albüme dönüştürüp, uluslararası müzik merkezlerine dağıtmak.
Read More📋”Geceler renkleniyor” | 1996 | Aktüel Özel Dizi: Cumhuriyet Dönemi İçin Özel Tarih, Sayı 7 (1983-1996) | Gökhan Akçura
Ama bu alanda son yıllarda sıradışı bir gelişimi sağlayan “Pozitif”in tarihçemizde ayrı bir yeri var. Türkiye’de kimsenin tanımadığı, dünya cazının en marjinal isimlerini getiren, getirmekten öte bizlere sevdiren “Pozitif”, üç delifişek genç adamın girişimi. Ya da başka bir deyişle hayata geçen düşleri… Pozitif kısa sürede benzeri olmayan bir gelenek haline geliyor böylece. […] Ama olsun, bir kuşağın hocası oldular yetmez mi? Düşlerine bizleri de ortak ettiler.
Read More📋”Pozitif ile müzik üzerine bir doğaçlama…” | 1998 | Marie Claire | Melek Aksoy
Amatör ruh ne demek? İnsanın bir işi severek, para karşılığı beklemeden, coşkuyla yapması demek. Biz, sevdiğimiz işi yapma gibi bir felsefeyle bu işi kurduk. Hem çalışalım, hem de sevdiğimiz işi yapalım istedik. Bu da biraz amatör ruha giriyor. Bunun ötesinde tüm etkinliklerde yine sevdiğimiz projelere imza atmayı yeğliyoruz.
Read More📋”Pozitif ile müzik üzerine bir doğaçlama…” | 1998 | Marie Claire | Melek Aksoy
Oluyor. Ben de bunu son zamanlarda düşündüm. Bunun üç şıkkı var, bazen bir etkinlik yapıyorsunuz bütün salon beğeniyor, siz beğenmiyorsunuz; ikincisi herkes beğeniyor siz de beğeniyorsunuz; diğeri ise az bir kitle beğeniyor ve siz de beğeniyorsunuz. Bu noktada belli bir tedirginlik duyuyor insan; “salonu şimdi terk edecekler, salonun ambiyansı bozulacak” diye… Sonra müzik o kadar kuvvetli oluyor ki, terk eden ediyor, ortalık sakinleşiyor, ben de rahatlıyorum.
Read More📋”Türkiye’den dünyaya“ | 9 Nisan 1998 | Bahar | Suzan S. Sönmez
Biz, Pozitif’i ihtiyaçlardan yola çıkarak kurmuştuk. Doublemoon için de aynı şey geçerli oldu. Yıllarca Amerika’da müzikle iç içe yaşayıp, Türkiye’ye döndüğümde gençliğin beslenemediğini gördüm. Ve yurtdışından Türkiye’ye müzisyenler getirip festivaller düzenlemek amacıyla Pozitif’i kurduk. Şimdilerde ise bir plak şirketi kurmak elzem oldu. Çünkü, Pozitif çok başarılı oldu ve yıllarca Türkiye’ye dünyanın en ünlü caz müzisyenlerini getirdik. Elimizde bunların sadece bizde bulunan orijinal konser kayıtları var ve bunları değerlendiremiyoruz. Elimizde böyle bir imkan varken neden kullanmayalım diye düşündük.
Read More📋“Önemli olan cazın ruhunu yakalamak” | 1 Ağustos 1998 | Yeni Yüzyıl | Pınar Çelikel
1989’dan beri konser organizasyonları yapan Pozitif, bunca yılda İstanbul’a bir çok müzisyen getirmişti. Bu grupların konserleri her seferinde kayıt edilmekteydi. Gerçi plak yapmak için değil, en azından dinlemek için yapılan amatör kayıtlardı ama herkesin aklında bir gün “plak yapma” fikri vardı. “Yapılan kayıtlar aslında çok değerliydi. Canlı ve bir daha yapılması imkansız. Biz bunları bu kadar amatör yapmak yerine, ‘Daha profesyonel yapalım daha sonra belki plak olarak piyasaya çıkarırız’ diye hayaller kurarken baktık ki Amerikalı cazcılar Türk müzisyenlerle çalışmaya çok meraklılar. İşte o zaman bu çalışmaların plak olması gerektiğini daha ciddi düşünmeye başladık.”
Read More